Zihnin seninle oyun oynuyor (ve bu konuda ne yapmalısın)

Zihnin seninle oyun oynuyor (ve bu konuda ne yapmalısın)

Muhtemelen daha önce kandırıldın. Ben kandırıldığımı biliyorum.

Bugünün kitabı olarak, Jon Krakauer’ın “Vahşi Doğaya” adlı kitabını okuyordum.Bu kitaptan öğrenebileceğin çok şey var.

Beni etkileyen şey, sen ve ben her gün aldığımız bilgi kirliliğiyle sürekli kandırılıyor olmamız.

Hangi araştırmaya baktığına bağlı. Bazıları, ortalama bir insanın günde 3000 medya mesajına maruz kaldığını söylüyor. Saat 09:00’dan önce 900 tane.

Ve elde edeceğin içgörü ve bilgelik miktarı, medyanın sana gösterdiği bazı kelimelerle ilişkili değil.

Muhtemelen şimdiye kadar elde ettiğin en iyi içgörüyü bir kitaptaki basit bir cümle veya bilge bir kişinin söylediği bir şeyden aldığını söyleyebilirim.

Eğer değişmek istiyorsan, değişim içgörü ile başlar.

Hata yapmamıza neden olan 25 bilişsel önyargı hakkında konuşuyorum.

Bunlardan biri, ‘müsaitlik önyargısı’.

Bunun anlamı, eğer bir şey bizim için kolay erişilebilir ise, aksiyon alma olasılığımız daha yüksektir.

Birkaç yıl önce bir konuşma yaptım ve odadaki 600 kişiye “Burada kaç kişi ‘Yalın Girişim​​’i okudu?” diye sormuştum.

Yaklaşık 400 kişi el kaldırdı.

Sonra…

“Burada kaç kişi Sam Walton’ın ‘Made in America’ kitabını okudu?” diye sordum.

Bir kişi elini kaldırdı (ve daha sonra bana e-mail listeme abone olduğunu söyledi – haha).

Dedim ki…

Şunu bir açıklığa kavuşturalım. Bir adam bu işletme kitabını yazıyor. Mağazanın önünde dev bir kapak afişi ve harika bir rafa yerleştiriliyor.

Ve 160 milyar dolar serveti olan Sam Walton tarafından yazılmış $5 dolarlık küçük bir kitabı yerinden ediyor?

Bu Bill Gates, Steve Jobs ve Mark Zuckerberg’in bir araya gelerek kazandığından daha çok para.

Peki neden?

Hiçbir anlamı yok.

Sana nedenini söyleyeyim. Matematik kolay:

Kâr güdüleri + müsaitlik önyargısı = kitlesel, eleştirilmeden tüketim.

İçgörü miktarı her zaman sözcüklerin hacmi ile doğru orantılı değildir.

Pazarlama … Tüketimcilik … Ticaricilik …

Seni kontrol etmek için tasarlanmış yapılar.

Bu yüzden bir dahaki sefere bir D&R veya Remzi Kitabevi gibi bir mağazaya girdiğinde, ne yapmaya çalıştıklarını anla. Seni satmak istedikleri şeylere doğru yönlendiriyorlar.

Hangisinin en iyisi veya senin çıkarına uygun olup olmadığını umursamıyorlar.

Onlara ne yüksek kar marjı sağlıyorsa, sana onu satacaklar.

Bunun bir komplo olduğunu söylemiyorum… ya da yanlış bir şey olduğunu da.

Açıkçası, iş, hayatın bir uzantısıdır. Bu bir rekabettir. İnsanlar kaynak ister. İşletmeler paranı ister. Bu kötü ya da düzenbazlık oyunu değildir. Bu dünyanın işleyiş şeklidir.

Yani, size kalmış. Beyninizi ve hayatınızı etkilemek için neye izin verdiğinizi kontrol etmek için doğal önyargılarınızı anlamalısınız.

Bir söz vardır…

“Hayattaki en iyi şeyler bedavadır. İkinci en iyiler ise çok pahalıdır.”

Açıkçası, burada vurgulanan Ferrariler ve lüks gezilerdir. Ancak bana göre en pahalı şey bir Ferrari değil, cehalettir.

Unutma, inciler yemek tabağına kendileri gelmez. Onlar için dalış yapmalı ve bir sürü istiridyeyi istila etmelisin.

Kitaplar hakkında konuşuyordum ama en büyük medya aracını unutmayalım… TV.

En iyi içgörü genellikle televizyonda çıkan insanlardan gelmez. Onlar sadece televizyonda olmakta çok başarılıdırlar.

En iyi tavsiye, birlikte uçağa bindiğiniz ve uçtuğunuz birinden gelebilir.

27 ya da 28 yaşımdayken, Bill Mollison adında biriyle buluşmak için Tazmanya’ya kadar uçtuğumu hatırlıyorum. Çok iyi tanınan bir adam değildi. Biyolog, bilim adamı ve öğretmendir ve “permakültürün babası” olarak biliniyor.

Ona ulaşmak için bir uçağa binmek, 10.000 km uçmak ve Tazmanya’nın kırsal kesimlerindeki köy yollarını kullanmak zorunda kaldım. (Ve Tazmanyalıların koyunlarını ve ineklerini çitlerin arkasına koymadıklarını öğrenmeden önce az kalsın ölüyordum, çünkü yolun ortasına çıktılar…)

Bu sırada 90 km/s hızla bir viraj boyunca sürüyordum ve neredeyse bir kuzu sürüsüne çarpacaktım… ama bu başka bir hikaye.)

Ana fikir şu:

Ara ve bulacaksın.

Sor ve alacaksın.

Tıkla ve kapı sana açılacak.

Ama dikkat et, kapıyı sen çalmalısın.

Senin için kolay erişilebilir olan, genellikle en iyi bilgi değildir.

Bir parmakla TV kolayca kullanılabilir. Ancak bu genellikle en iyi bilgi kaynağı değildir.

Netflix’te en çok neyin izlendiğine baktığında, bu, ‘Grinin 50 ​​Tonu’ olabilir, ancak bu, iyi bir yaşam sürdümen için sana herhangi bir içgörü ya da bilgelik verebileceği anlamına gelmez.

Şimdi, eğer sağlık, zenginlik, aşk ve mutluluk istiyorsan…

‘Arayan’ ol.

‘Soran’ ol.

‘Tıklayan’ ol.

Güçlü kal,
Aksel